16 Mart 2009 Pazartesi

KARAGÖZ'LE HACİVAT'IN GÖLGE OYUNU

KARAGÖZLE HACİVATIN GÖLGE OYUNU

Halkın, şu sıralarda ekonomik krizin yarattığı toplumsal travmaya rağmen, önüne konulan Karagöz Hacivat oyunu sayesinde biraz kafasını dağıtabilmesi, bulunmaz nimet oldu. Seçimler dolayısıyla, Başbakan ve diğer parti liderlerinin ortaya koydukları bu orta oyununu, kavuklu ve pişekarları şeklinde de niteleyebiliriz. Ama en etkileyici olanı ise, Karagöz ve Hacivat çekişmesidir. Tabi, burada kimin Karagöz, kimin Hacivat olduğuna, gösteriyi izleyen halk karar verecek. Aralarında geçen dialoglar, zamanın en ünlü meddahlarının bile ortaya koyamayacakları bir komiklik, bir budalalık içerisinde geçiyor olması, toplmumuzun mizah anlayışının yıllar içerisinde hiç değişmediğini gösteriyor. Çünkü aynı oyunları, yıllar içerisinde defalarca izlemiş olmalarına rağmen, hala büyük bir ilgiyle izliyor oluşları ve kimisi Karagözü desteklerken, kimisi de Hacivatı desteklemeye devam ediyor oluşları, bize, önümüzdeki yıllarda da bu oyunu daha çok izleyeceğimizi işaret ediyor. Demek ki, talabe göre arz oluşturuyorlar. Aynı TV yapımcılarının yaptıkları kalitesiz programlar için gelen eleştirilere oluşturdukları haklı gerekçelerinde olduğu gibi, 'Halkın istekleri doğrultusunda program yapıyoruz.' demelerine benziyor.

Bügun, toplumun ileri gelenleri, daha doğrusu aydın diye bilinen insanların, asla telafuz etmedikleri, eğitim sisteminin kalitesizliği üzerine bilinçsiz insanlardan oluşturulan toplumsal yapılandırmanın sonucunda bilgisiz ve ön görüsüz devlet adamlarının da bu toplumun içinden çıktığı görüşü, birileri tarafından telafuz edildiği zaman, devlet adamlarından önce aydınlarımız tepki veriyor. Niye? Çünkü ucu onlara da dokunuyor. Onlar da aynı Devlet adamları gibi gelişen olayları doğru dürüst değerlendiremedikleri için veya gebe olunan olayları önceden algılayabilme özelliklerinin olmadığından, toplumu bilgilendirecek, uyaracak bir yeteneğe sahip olamadıklarını kabul etmeleri mümkün değil. O zaman nasıl oluyor da, bu aydın kimliğini kazanıyorlar? Onlar da bu sergilenen gösterilerin içinde kendilerine düşen rolleri oynayarak figüran açığını kapatıyorlar. (Tabi ki, bunların içinde gerçekten bilgili ve entellektüel boyutu olan aydınlarımız da var ama, hem sayıca çok azllar, hem de seslerini yükselltikleri zaman tehdit edilip, darbeci olarak gösteriliyorlar.)

Bazı çevreler Başabakanın diplomasi dilini bilmediğini ve lümpen bir tarz içerisinde siyaset yaptığını söylüyor. Peki, bunu söyleyenler, başka ne bekliyorlardı? Her şeyi din kisvesi içinde sorgulamaya ve yorumlamaya alışmış, bununla beraber kendisine kabadayılık kültürünü düstur edinmiş ruh haliyle, diplomasinin kıvrak dil inceliklerini düz mantık düşünce yapısıyla ortaya koyabilmesinin mümkün olamayacağını görememek de bir eksikliktir. 6 sene önce onu alkışlarken ve kurtarıcı olarak görürken aklınız neredeydi? diye sorarlar....

Gelelim seçimler dolayısıyla yaşanan komediye....

Başbakan seçim meydanlarında Karagöz misali sürekli Deniz Baykal'ın ensesine patlatıp, komik dialoglar oluştururken, Baykal da ondan aşağı kalmayıp, Hacivat misali daha alimce cevaplar vermeye çalıştığı sırada, arada mahallenin kabadayısı edasıyla ortaya çıkan Devlet Bahçeli'yi görüyoruz.

Komik dialoglardan bazıları:

Erdoğan'ın bir buçuk saat süren miting konuşması özetle şöyle:

-Biz iş üretiyoruz.CHP ve MHP işe ne yazık ki, sadece laf.. Ben onların yaptığını size söyleyeyim. İstanbul'da CHP, çarşaflı bir hanımefendiyi kameraların önünde tartakladı. Ak partili bir provokatör diye yandaş medyaları duyurdu. Bunların kadın haklarından anladıkları, kadını haklamak. Sabah akşam çamur siyaseti yapıyorlar, yalanlarla yıpratmaya çalışıyorlar. Hizmet üretemedikleri için bunlar CHP ie MHP ruh ikizidir. (Bu konuşmayı yaptığı sırada, ananı da al git dediği çiftçiyi göz altına almışlardı.) Bir de "Ben Valimi yedirtmem muhabbeti" var.

Komediye bakar mısınız? İş üretiyoruz dediği; devlete ait arazileri, malları ya da kurumları ele geçirmek, yabancılar Türkiye'ye yatırım yapıyor diyerek, bütün kurumları ve şirketleri yabancılara teslim emek (son hizmetleri Atatürk Çiftliğini Arap'lara satıyorlar), borsanın %70'ini yabancılardan oluşturarak, ülke ekonomisini bağımlı kılmak, kadınları türbana yada çarşafa sokarak, onların bütün hak ve özgürlüklerini erkeklere teslim etmek, sosyal devlet adı altında kendilerine oy verme şartıyla yardım etmek, kendilerinden olmayan laik kesimden "Onlar" diye bahsederek toplum içinde kutuplaşmalara yol açmak, etnik kimlikler üzerinden siyaset yapıp, halkı birbirine düşman etmek, bütün dünyayı derinden etkileyen ekonomik krizi dikkate almayıp, bu konuda önlem alınacak tedbirleri ve politikaları oluşturamayıp, halkı kendi kaderlerine terk etmeleri vs. vs. gibi, laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmuş partisiyle birlikte hizmetler vererek o kadar çok çalışıyorlar ki, sanırsınız, ülkede herkesin yaşam standartı kendilerininki gibi çok yüksek, üretim ve istihdam seviyesini en üst seviyeye çıkarmışlar, terörü bitirmişler de artık çocuklarımız şehit olmuyorlar, Kuzey Irak ve Kıbrıs konusunu çözebilecek politikalar üretmişler, madenlerimizi ve petrol yataklarımzı ipotekten kurtarmışlar, yabancılar tarafından ele geçirilen kaynaklarımızı geri almışlar, ülke içinde adaleti ve kalkınmayı sağlamayı başarmışlar da, diğer partilerin ve geçmiş hükümetlerin beceriksizliğinden bahsediyor. En komiği de, uzaydaki göktaşları misali, Global krizin ülkemizi teğet geçmesiydi. Dikkat ederseniz bu bahsettiğim ülke problemleri asla gündeme gelmiyor. Aslında bunları sorgulayıp, gündeme getirerek, halkı olan bitenler hakkında bilgilendirip, hükümetten hesap sormasını sağlamak, aydınlarımızın görevdir. Ama iş birlikçi aydınlarımız figüran rolü için çok iyi maaş aldıklarından, maaşlarını tehlikeye atacak hiç bir girişimde bulunmuyorlar.

Bir de Baykal'ın cevabına bakalım:

-"Tunceli Vali'sini "Baykal'a yedirtmem" diyor. Benim Vali yeme gibi bir alışkanlığım yok. İlla bir şey yemek gerekiyorsa, Kırşehir'in Hoşmerim tatlısını, Amasya'nın dünyaca ünlü elmasını yerim. YSK bile Tunceli ile ilgili olarak "Ayıp oluyor" diyor. Başbakan bu değerlendirmeye "Bizi ırgalamaz" diye karşılık veriyor. YSK bir karar daha aldı, savcıları göreve çağırdı. Şimdi bütün millet üzüntüyle adalet nerede diye üzüntüyle izliyor. Herkes attığı adıma dikkat etsin! Valiler dahil, kimse yanlış yapmasın! AKP ile gelen APS ile gider, Haberiniz olsun! Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak yayın yasağı koyma kararı aldılar; 'Adalet iyi işlesin' diye. Sevsinlar seni sevsinler. Aklın başına yeni mi geldi? Daha Ergenekon iddianamesi ortada yokken, ifadeler çarşaf çarşaf yayınlanırken o adalet duygun neredeydi?

"Aman Karagözüm!" misali, Baykal, muhalefet etmenin dayanılmaz hafifliği içerisinde, yapılan bütün yanlışlıkları tek tek ortaya koyuyor. Uslüp ise, diplomasi dili bilmeyen Erdoğan'dan hiç farklı değil. Aynı zamanda padişahlık egosu itibariyle de Erdoğan'dan aşağı kalır yanı yok. Partisi içinde önüne engel olarak çıkabilecek herkesi silip süpürüyor, kimseye yol vermiyor. Yıllardır uyguladığı son derece başarısız politakalar sonucunda partinin bütün oylarını AKP'ye ve diğer partilere kaptırıyor, partinin mevcut ideolojisini zamanla etkisiz hale getirip, altı okun ne anlama geldiğini bilmeyen kişilerle laik düzenin müdafasını yapmaya kalkıyor. Artık insanlar Deniz Baykal'a kızıp, CHP'ye oy vermiyor. Seçim meydanlarında muhalefet görevini yaparken, halka, göreve gelirlerse nasıl bir hizmet verecekler, mevcut eksiklikleri ya da yanlışları hangi projelerle ortadan kaldıracaklarına dair tek kelam etmiyor. Niye? Çünkü bunu kendi de bilmiyor. Şu an da tek hedef iktidarı ele geçirmek. Hele bir gelsinler, sonra bakacaklar.

"Heyyytt!! Çekilin yoldan!" Evet. Mahallenin kabadayısı Devlet Bahçeli de göründü.

Bakalım o ne diyor:

-Ortada fol yok yumurta yokken, 36 etnik unsurdan söz ediyorsun. Niye etnik unsurları kaşıyorsun? Niye bin yıllık kardeşliği bozmaya çalışıyorsun? Kendilerine oy verenleri dost, vermeyenleri düşman ilan ediyorlar. Kendileriyle birlikte olmayanları 'nasıl sindiririz?' diye düşünüyorlar, 'nasıl vergi cezası veririz?', 'memuru nasıl süreriz' mantığındalar. İşsizliğin, ahlaksızlığın bu kadar yaygınlaştığı, yoksulluğun, yolsuzluğun bu kadar derinleştiği bir ortamda, bir de ekonomik kriz omuzlara çökerse bu memlekette ne birlik kalır, ne Misak-ı Milli kalır, ne de toprak bütünlüğü kalır, ne de sosyal doku kalır. o zaman Türkiye'deki toplumsal patlamada ilk defa en büyük zararı Başbakan Erdoğan görür.

Bizim kabadayı Bahçeli, sözüm ona Erdoğan'a aba altından sopa gösteriyor. Şu Bahçeli de çok komik adam. Sanki yıllardır milliyetçilik adı altında Kafatasçılık yapan kendileri değilmiş gibi, bin yıllk kardeşlikten bahsediyor. Kurdukları ülkü ocaklarında yer altı mafyalarıyla birlikte iş birliği yapıp, emperyalistlere hizmet eden kendileri değil miydi? Dine sahip çıktıklarını zannedip, meshep ayırımcılığı ile etnik kimlik problemlerini her zaman gündeme taşımakla kalmadılar, sürekli aba altından sopa göstererek toplumun güvenliğini sağlayan polis edasıyla yürüttükleri siyaseti hala devam ettiriyorlar. Kurtlar Vadisi'nın baş kahramanları olarak ülkeye inanılmaz hizmetler veriyorlar.Ülkede ne kadar kimlik bunalımı yaşayan gencimiz varsa, ülkücü olup, eline silahı alıp, Polat Alemdar misali meydanlara çıkıp, vatana millete hizmet veriyorlar. Toplum içinde kardeşlik duygusunu pekiştiriyorlar.

Bir de, bunların arasında beni çok güldüren bir başka karakterse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nın kendisine verdiği Türk kimliğini kabul etmeyip de, soyadı Türk olan Beberuhi havasında mecliste dolaşan bu arkadaşa, Türk kimliğini kabul etmek bu kadar ağır geliyorsa, o zaman Türk soyadını nasıl taşıyorsun? diye sormak istiyorum. Böyle komiklik olur mu? Aziz Nesin'i buradan rahmetle anıyorum. Bu kadar komik olaylar, ancak onun hikayelerinde olurdu. PKK terör örgütünün siyasi uzantısı olan partisinin başkanı olan bu zat-ı muhteremin derdi çok büyük.
Efendim! Onlar kimlik siyaseti yapmıyorlamış; sadece, Anayasa'nın ilk 3 maddesinin değişmesini, Türk ve Kürt'lerin ortak kurucu olarak anılmalarını, Yerel yönetimlere daha fazla yetki tanınmasını, Güneydoğu'da federatif bir yapının kurgulanmasını ve Self Determinasyon yani, ayrılıp, kendileri bir devlet kurmak istiyorlar. Kendileri için bir şey istiyorlasa.... Bu talepler karşısında insanın kahkahalarla gülesi geliyor. Sevr Antlaşması sayesinde yabancılar kendilerine bu hakkı onlara tanımış olmasına rağmen bunu hayata geçiremeyişlerinin sebebi, gerçekte Kürt halkının ayrılmak istemeyişi ve devlet kurmak için gerekli eğitimli kadrolarının olamayışıdır. Hala sevr-i hayata geçirmek isteyenlere hizmet ederek, terör örgütüyle hiç bir ilgisi olmayan, onca masum Kürt insanını zan altına sokarak, çirkin oyunlarına alet etmek istiyorlar.

"Antlaşmaya göre, Kürt Ahalısı, Milletler Cemiyetine başvurarak, Kürt'lerin büyük çoğunluğunun Türkiye'den bağımsız olmak istediğini kanıtlar ve cemiyet bu durumu onaylarsa, Türkiye bu bölgedeki haklarından vazgeçecekti. Doğudaki aşiretler, bağlı bulundukları devletten ayrılmak istemedikleri için, böyle bir girişim olamadı."
(Kaynak: Milletlerarası önemli meseleler,Dr. Reşat Sagay, İş Bankası kültür yayınları)


İşte, seçim meydanlarımızdaki bu konuşmaları dinleyen seçmenimiz büyük bir aydınlanma yaşıyor ve bu dialoglara bakıp oy verecek. Aralarında geçen dialogları dinlediğiniz zaman, kişilerin sahip oldukları kültür yapıları bir kenara, hitap ettikleri toplumun hepsinin de aynı zeka seviyesinde olduğu düşünülerek, ortaya konulan bu performansın bütün kitleler üzerinde aynı etkiyi yapması beklenerek, gittikleri her yerde aynı uslubu kullanıyorlar. Bu da şunu gösteriyor: Bunlar sadece kendi çevrelerine hitap etmeye programlanmışlar. Kafalarında oluşturdukları prototip insan modellerine çalışmışlar. Bunlar da çoğunluğu eğitimsiz insan kitleleri... Ama görülen o ki, artık o eğitimsiz insan kitleleri de uyanmaya ve içine düşürüldükleri durumu artık daha net görmeye başladı. Yaşanılan ekonomik krizin, insanları isyan ettirecek boyuta getirdiğini maalesef ki, kimse görmek istemiyor. Seçim propagandası olarak Başbakan'ın açıkladığı ekonomik paket ise, tam evlere şenlik göz boyamaktan öteye gitmeyen ve bu paketle oy kapmanın fırsatçılığı ile seçmenin gözünde kendisini kahraman olarak gören bir Başbakan... Ve iktidara gelirlerse ne yapacaklarını bilmeyen parti liderleri...

Bu perde kimin zaferiyle kapanacak, son sözü kim söyleyecek, seçimlerden sonra göreceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder