21 Ekim 2009 Çarşamba

Biz gerçekten zeka seviyesi düşük bir toplum muyuz?

BİZ GERÇEKTEN ZEKA SEVİYESİ DÜŞÜK BİR TOPLUM MUYUZ?

Bugün, ülke gündemini belirleyen haber başlıklarına bakınca, nasıl bir çelişkinin ve hayal dünyasının içinde tutulmaya çalışılıyoruz? Diye sormadan edemedim. Aynı zamanda, “Biz gerçekten zeka seviyesi düşük bir toplum muyuz?” ki, böyle bir muameleye maruz kalıyoruz diye düşünmeden de edemiyorum. Yaşanan olaylara ve yapılan söylemlere bakınca, böyle bir sonuç çıkıyor.

Konuya, Başbakanın bir açıklamasıyla başlamak istiyorum.

Haber başlığı şöyle: “HALKIMIZIN VİCDANINA SÖZCÜLÜK ETTİK”

İsrail’in Konya’daki “Anadolu Kartalı” tatbikatından dışlanmasına karşılık, Başbakanın yaptığı açıklama:

“İsrail Gazze’de kitle imha saldırılarıyla kadın-çocuk demeden 1500 kişiyi öldürdü. Goldstone raporu var. Halkımızın vicdanını göz önüne aldık. Çünkü halkım İsrail’in tatbikata katılmasını istemiyordu”

SORU 1: İsrail bunu ilk defa mı yapıyordu? Yoksa siz yeni mi fark ettiniz?

SORU 2: İsrail’in Konya’daki 3’üncü ana jet üssünde eğitim ve tatbikat yapmasına, halkın isteği doğrultusunda mı karar verilmişti? Şimdi halkın istekleri doğrultusunda kararlar alınıyor.

Böyle, inandırıcılıktan çok uzak açıklamalara, insanların inanmasını beklemek ya da kimsenin inanmayacağını bilmesine rağmen konuşmak, halkın zekasını küçümsemeye çalışmak demek değil midir?

* * *

Bir başka başlık: “DOSTLUK GALİP GELDİ”

İnsanların dostluk anlayışı futbol maçına endeksli olması, medeniyet açısından ne kadar yol alındığını gösteren çok önemli bir bulgu…

Bilseydik çok daha önce yapardık!

Hatta PKK ile de dostluk maçı yapılsa da, bu problem ortadan kalksa..

“Türkiye’nin ilk golünden sonra ilk kutlama, Ermenistan Cumhurbaşkanı’ndan…”

Centilmenliğe bakar mısınız?

Diğer yandan Ermenistan halkının, imzalanan protokoller için sokaklara dökülüp, olayı protesto etmelerini sanırım kimse dikkate almıyor. Demek ki, kendi hükümeti tarafından dikkate alınmayan tek halk biz değilmişiz. Bu da bizim için bir teselli kaynağıdır.

SORU1: Protokol imzalanmasına rağmen, Türk hükümetinin “Karabağ olayı çözülmeden sınırların açılmayacağı” şartı ileri sürdüğü dedikodusuna rağmen, Ermenistan Hükümetinin bu konuda taviz vermeyen tutumu karşısında “Ne tür ya da hangi konularda bir uzlaşma sağlandı?

SORU2: En önemlisi de, eğer Ermenistan Hükümeti, Türk hükümetinin şartını yerine
getirmezse futbol maçıyla yakalanan bu dostluğa ne olacak?

SORU3: Merak ettiğim bir başka konuda, diasporadan futbol maçına katılım oldu mu? Onlar bu dostluğa nasıl bakıyorlar?

Bu sözde dostluğa halk olarak inanmak isteriz ama, “biz tarih yapıyoruz” diyenlerin, gerçekten de tarih mi yaptıklarına, yoksa bizimle kafa mı bulduklarına? Henüz karar verebilmiş değiliz.

* * *

Bana göre günün en önemli açıklaması, TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü Bahadır Kaleağası’ndan geldi.

Başlık şöyle: “TÜRKİYE’NİN BEŞ YILDA AB’ YE ÜYELİK KOŞULLARI”

Özellikle, 1’inci madde çok ilgimi çekti.

Şöyle diyor: “ 1. Kopenhag kıstaslarına uyum: Demokrasi, hukuk devleti, laiklik, insan hakları, düşünce özgürlüğü, bağımsız yargı, özgür medya”

SORU 1. Bütün bu kriterleri biz bu hükümetle mi yerine getireceğiz?

İyi de AB’nin bize verdiği karnede, hükümetimizin icraatlarına verilen notlarda, bütün bu sayılan maddelerden sınıfta kaldığını görüyoruz. Benim aklıma şöyle bir şey geliyor. AB, ya hükümetimizin icraatlarına bakıp, kriter geliştiriyor ya da onlar da bizimle kafa buluyorlar.

Niye derseniz?

“Devam eden Ergenekon soruşturması ile hukukun egemenliği daha işlevsel hale geldi” diyerek, bize sınıf atlatırken, “Ergenekon davasında, hukuk kurallarına, özellikle sanık haklarına uyulmalı” diyerek, bizi sınıfta bırakıyorlar.

SORU 2. Şimdi biz bu durumdan ne anlamalıyız? Hukuk devleti olarak, bu konuda geçtik mi yoksa sınıfta mı kaldık?

Bence onların da bu konuda kafaları bayağı karışmış.

Bir de, üyelik koşulları için olması gereken 4’üncü maddeye de dikkatinizi çekmek istiyorum.

4. Madde: “Çağdaş, dinsel ve etnik dogmalardan arınmış bir merkez sağ ile çağdaş ve Avrupalı bir merkez sola açılan siyasal partiler yelpazesi ve demokrasi kültürü” olması gerekiyormuş.

Bundan 8 yıl önce ülkenin tek problemi ekonomik sorunlar iken, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, PKK terörü hortlatılarak, nur topu gibi bir Kürt sorunumuz ve Cumhuriyetin İslamlaştırılması yönünde toplumsal dönüşümler yaşatılmaya çalışılan dinsel ve etnik dogmaları bünyesinde barındıran bir siyasetimiz oldu.

SORU 3. İyi de, bütün bunlar AB-ABD’nin yönlendirmesiyle olmadı mı?

Onlar istedi. Bizimkiler yaptı. Şimdi işi niye yokuşa sürüyorlar?

Gözümüzün içine bakarak yapılan bu söylemler, aslında kimsenin toplumu dikkate almadığını, sadece “körler sağırlar birbirini ağırlar” sözüne sadık kalarak, kendi kendilerine bir hayal dünyasında yaşadıklarını gösteriyor. İster istemez de, yaşanan o hayal dünyasının yaşayan somut varlıkları olan toplumların, daha çok çile çekeceğidir. Bu anlatılanların hiç birinin toplumun yaşadığı sorunlara çözüm olmadığı, sadece kendi aralarındaki bu paylaşım savaşlarında insanların piyon olarak kullanıldığı gerçeğini görmek zorundayız.

Psikologlar, toplum psikolojisinin bozulduğunu ve toplumun ciddi bir travma yaşadığını, bundan dolayı da insanlarda davranış ve kişilik bozukluğu olduğunu söylüyor.

Her gün geçim derdinin yanında, bir de böyle insanın zekasını küçümseyen ve aptal yerine koyan söylemler karşısında insanın ruh sağlığını koruyabilmesi ne kadar mümkün olabilir ki?

SAADET TOKSÖZ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder